23 Mayıs 2014 Cuma

KAŞ-KASTELLORİZO-RODOS




4 gün sürecek olan gezimize güzellikler diyarı Antalya'dan arabayla sabahın erken saatlerinde başladık.Tertemiz bir deniz havası eşliğinde Kemer, Tekirova, Aspendos, Adrasan üzerinden ancak akşam saatlerinde Kaş'a ulaşabildik.Defalarca aynı güzergahtan yolculuk yapmamıza rağmen sanki ilk defa oralardan geçiyormuş gibi etrafı heyecanla seyretmekten kendimizi alamıyorduk.Normalde Antalya'dan 3.5 saat süren yolculuk biraz önce bahsettiğim güzellikleri sizler için fotoğraflamak ve yolda verdiğimiz molalardan dolayı biraz daha uzun sürmüştü.Kaş marinası uzaktan görülmeye başladığında akşam güneşi eşliğinde ortaya çıkan görüntüleri göremeyenlerin ne kadar şansız olduklarını düşünüyorduk.







Gezimiz ile ilgili tüm rezervasyonları internet üzerinden yapmamız sebebiyle Kaş'ta kalacağımız oteli merak etmekten kendimizi alamıyorduk. Elimizdeki haritalar yardımıyla o geceyi geçireceğimiz Yarım ada üzerinde bulunan bahçesi onlarca çeşit çiçek ve ağaçla dolu olan HAMARAT isimli otelimize kısa bir süre sonra ulaştık. Mis gibi kokular eşliğinde otelin resepsiyonunu ararken, otelde resepsiyon olmadığını yaşlıca bir teyzenin bizi karşılamasıyla anladık.O tertemiz güzel gülümsemesiyle bizi içeri buyur eden teyze otelin sahibesiymiş.Bizim için ayırdığı odayı bize teslim ettikten sonra balkon da uzunca bir süre Akdeniz'in o gizemli güzelliğini dakikalarca seyretme şansımız oldu.








Ertesi gün  Meis adasına  tekne ile geçmemizi sağlayacak olan  şirketle temasa geçmek için otelin güzelliklerinden zorlukla sıyrılarak Kaş'ın o hareketli, insanların cıvıl cıvıl olduğu merkezine ulaştık.İlk defa bir tekneyle yunan adasına geçecek olmanın verdiği heyecan ile ilk gördüğümüz tekne şirketine daldık.Heyecanımızı oradakilerde hissetmiş olacaklar ki onlarda bizi heyecanla karşıladılar.Her sabah saat 10.00 da Kaş'tan Meis adasına kalkmakta olan tekne için rezervasyonumuzu yaptırarak pasaportlarımızı kendilerine işlemler için teslim ettik.Yeşil pasaport sahibi olmamız sebebiyle fazladan hiç bir işleme gerek görülmeden gidiş geliş ücreti olan 25 euro yu ödedik, fakat sonradan tekne şirketiyle yaptığımız görüşme esnasında dönüşün aynı gün olmaması sebebiyle 30 euro ödenmesi gerekiyormuş.Adanın güzelliklerini yaşamanın kısıtlı 6 saatte olamayacağını bildiğimiz için önceden Meis'te kalmayı planmış ve bunun için adadan KARNAYO otelden rezervasyonumuzu yine internet vasıtasıyla önceden yapmıştık.Biletle ilgili işlemlerin tamamlanmasından sonra karnımızda iyice acıkmaya başlamıştı.Kaş merkezde bulunan onlarca güzel restoran arasından birini seçerek bir güzel karnımızı doyurduk.Fiyatlar sandığımızdan biraz daha pahalı olmasına rağmen lezzetin beklentilerimizi karşıladığını itiraf etmemiz gerekir.Çok fazla geç saatlere kalmadan otelimize dönüş yaptık.O mis kokulu bahçeden geçerek tertemiz odamıza ulaşıp derin ve güzel bir uykuya Meis hayalleri ile daldık.Sabah uyandığımızda güneş doğmuş sabahın verdiği serinlikle bahçedeki tüm çiçekler alabildiğine kokularını etrafa saçmaktaydılar.Hemen kalkıp hazırlandık.Teyzemiz bahçenin en güzel yerinde bize bir masa ayırmış ve kahvaltımızı hazırlamış bile.Keyifli bir kahvaltı sonrası  2 kişilik kalış ücreti olan 75 TL yi ödeyerek teknenin yanında soluğu aldık.Bizim gibi heyecanla teknenin kalkış saatini bekleyen yaklaşık 30 kişilik bir grupla saat 10.00 a kadar sohbet ederek bekledik.Tek tek isimlerin okunması ve görevlilerin gözetiminde tekneye ayak bastık.








Çok kısa bir süre sonra teknenin motorları gürültülü bir şekilde çalışmaya başladığında, olağan üstü gezimizin başlıyor olmasından büyük mutluluk duyduk. Başka bir şirkete ait olan diğer bir teknenin bizden hemen önce limandan ayrılmasına rağmen daha hızlı olan teknemizle onları geçerek güzellikler diyarı Meis adasına doğru yola koyulduk.Yaklaşık 10 dk sonra  evleri net olarak görünebilen Meis adasının o küçücük körfezine doğru hızla yol almaktaydık.






Meis adasının küçük limanına girişimiz kaptanın uzun uzun çaldığı düdük sesiyle tüm ada sakinlerine duyuruldu.Limana yanaşırken rengarenk boyanmış ve ilginç bir mimarisi olan evler muhteşem bir görüntü vermekteydiler.Gemiden ayrılır ayrılmaz limanın çevresini sarmış olan restoranlar ve kafelerden oluşan deniz kenarına masaların atıldığı bir güzellik içerisinde buluverdik kendimizi.Güler yüzleriyle bizi karşılayan esnafın sezon boyunca ağırladıkları misafirler ya bizim gibi Türkiye'den tekneyle gelenler ya da Rodos gibi diğer adalardan tekne ya da küçük bir uçakla adaya gelenlerden oluşmakta.Kaş üzerinden yapılan bu seferlerde olmasa esnafın nasıl para kazanacağını düşünmeden kendimizi alıkoyamadık.










İlk işimiz internet üzerinden rezervasyon yaptırdığımız KARNAYO oteli bulmak oldu.Zaten yaklaşık 10 dk lık yürüyüş ile adanın yaşam olan kısmını dolaşmanız mümkün. KARNAYO otele ulaştığımızda sahibinin ismi Eleni olan bir teyze olduğunu meraklı komşusundan öğreniverdik.Uzun bir seslenme neticesinde sonunda kendisine ulaşmıştık.Eleni teyzenin oğlu bizi kapıda karşılayarak odamıza götürdü.1 gece için 50 euro ödediğimiz odanın son derece otantik bir şekilde düzenlenmiş olduğunu ve Türk Yunan kültürünü yansıtan danteller ile donatıldığı gördüğümüzde kendimizi Anneannemizin köydeki evinde gibi hissettik.Son derece temiz bir köy evini andıran odamız gerçekten muhteşemdi.






Biraz dinlendikten sonra adayı dolaşmaya katar verdik.O küçük körfeze ulaştığımızda görüntü muhteşemdi.Etrafı bir süre dolaştıktan sonra PARAGADİ isimli o meşhur restorana 5 dk içerisinde ulaşarak yunan yemeklerinden oluşan siparişimizi adını öğrenemediğimiz , çalışmak için sadece 6 ay adada kalan diğer 6 ayı ise Yunanistanın başka bir bölgesinde geçiren küçük garson kıza verdik.Yemekler oldukça lezzetli olmasına rağmen Yunan usulü karidesten pek hoşlanmadığını itiraf etmek zorundayım.















Yemekten sonra adayı dolaşmak için Osmanlı döneminden kalma camiyi ziyaret ederek başladık.Cami faal olamamakla birlikte müze olarak gelen turistlerin ziyaretine açık tutulmakta.Daha sonra yine Tapınak şövalyelerine ev sahipliğini yapan kale ve onlara ait mezarları ziyaret ettikten sonra köyün o gizemli dünyasına dalıverdik.Tamamen huzurun olduğu o küçücük ve daracık köyün sokakları,rengarenk evleri görülmeye değer.Ada sakinleri olabildiğince doğallığı koruyabilmek adına çok büyük değişiklikler yapmadan tarihi yapıyı korumaya çalışmışlar.Yine Osmanlılardan kalan bir kaç ev tüm güzelliğiyle adaya gelen turistlere güzel görüntüler vermekte.Sokakları gezerken kediler,köpekler ve küçük keçisiyle bağıra çağıra oynayan sevimli çocuklarla karşılaştık.Adanın içerisinde 2 ya da 3 tane kilise bulunmakta.Hepsi oldukça güzel ve adanın ruhuna uygun bir sadelik içerisinde.Adayı dolaşırken ada sakinlerinin sahip olduğu bu bohem hayatı bizi imrendirmedi desem yalan olur.Ne stres ne sıkıntı ne de hırsların olduğu, yaşamak için çok fazla şeye ihtiyaç olunmayan bir hayat düşleyin.Buradaki hayat işte böyle bir hayat.Burada yapılabilecek en iyi şey kitap yazmak olsa gerek.Kitap yazmak isteyen yazarların gelip bir süre burada kalarak edebiyat tarihine girebilecek eserler çıkarması içten bile değil.Kendi yaşamımızdaki koşuşturmadan sonra burada hayatın çok çok yavaş aktığını farkediyoruz. Akşam olmasıyla birlikte insanların sayısı azalmaya başlıyor limanda.Birlikte geldiğimiz grubunda adadan ayrılmasıyla bir sessizlik ve tenhalık kaplıyor etrafı.

























Ertesi gün RODOS'a devam edeceğimiz için dinlenmek üzere odamıza çekilmeye karar veriyoruz.Bu arada adada sizi adanın o küçük havaalanına götürecek sadece bir taksi var.Evet yanlış anlamadınız sadece bir taksi!





Gece oldukça güzel bir uyku çektik desem doğru söylememiş olurum.Kahrolasıca sivrisinekler yediler bitirdiler tüm gece bizi.Gecenin 3 ünde Apple uygulamalarından sivri sinek kovucu bir proğram bulmak ve onunla sineklerden korunmaya çalışmak oldukça komik olsa gerek ama bunu denedik.Uygulamanın pek başarılı olduğunu söyleyemeyiz.Saçma sapan bir sesle sineklerin kaçırıldığını iddia etse de uygulama bunun pek faydasını göremedik.Yine ne varsa terliklerde var.Duvarlarda biraz kan izi bıraksakta sabaha kadar yarısından fazlasından kanımızı emmelerinin intikamını almayı başardık.Sabah uyanır uyanmaz hazırlıklarımızı tamamlayarak adanın tek ve çok değerli taksisine binebilmek için soluğu taksi durağında aldık.Pala bıyıkları ile taksi sürücüsü buranın bence en önemli adamlarından biri. Kendiside bunun farkında bir eda içerisinde.tanımadığımız iki kişi ile 10 dk süren dağların arasından geçerek ulaştığımız havaalanının pistini görünce o küçük uçakların buraya nasıl inip kalkabildikleri sorusu kafamızı meşgul etmeye başladı.Sadece 800 metre pisti olan ve küçücük bir terminali olan (kulübe desek daha doğru aslında ) bir hava alanı.Kuzeye yapılan kalkışlarda Kaş'ın neredeyse yarımadasının üzerinden geçebilecek yaklaşma hattı olan bir havaalanı. Ayrıca pistinin her iki tarafınında uçurum olması ve denizin başlaması da cabası.Uçma korkusu olanların kalkış ve iniş esnasında dışarıya pek bakmamaları tavsiye olunur fakat o muhteşem güzellikleri de kaçıracağınızı belirtmekte fayda var.







 AEGEAN Airlines tan bilet almamıza rağmen adaya gelen uçak OLYMPIC AIR e ait.Ekonomik sıkıntılar çekmekte olan şirket, AEGEAN ile birleşerek birlikte uçuş faaliyetlerine devam ediyorlarmış.Adaya rahatlıkla iniş kalkış yapabilen 36 kişilik DASH 8 100 modeli pervaneli uçağımız piste büyük bir gürültüyle inişini gerçekleştiriyor.










Uçak park yerine geldiğinde motorların susturulmasıyla birlikte kapı açılıyor ve içeriden yaklaşık 20 kişilik yolcu grubu küçük merdivenlerden inerek adaya ayak basıyorlar.Grubun içerisinde din adamı olduğu kıyafetlerinden ve Asasından anlaşılan 4 kişilik ekip  adanın ileri gelenleri tarafından karşılanıyor.İşin ilginç olan kısmı karşılayanlar arasında yarbay rütbesinde olan bir askerin gelen papazın elini öperek onu karşılaması.Siz hiç bir Türk subayının bir din adamının elini öptüğünü gördünüz mü? Bize laik değilsiniz diyen ülkelerin bu durumlarını görünce içten içe sinirlenmemek elde değil.Neyse kısa bir süre sonra uçağa binmek için harekete geçiyoruz.2 pilot ve bir kabin memurundan oluşan ekip bizi uçağa davet ediyorlar.




Tüm yolcuların uçağa binmesinden sonra kapının kapatılmasıyla RODOS'a olan yolculuğumuz başlıyor.Motorların çalışmasıyla içimizi bir heyecan kaplıyor.Yaklaşık olarak yolculuğumuz 35 dk sürecek.Pist başına gelen uçağımız büyük bir gürültü ile hızlanarak güneye doğru kalkışını gerçekleştiriyor.




Kısa bir süre sonra düz uçuşa geçen uçakta,kabin memuru tarafında su,meyve suyu ve bir paket fıstıktan oluşan servis başlıyor.Servis biter bitmez yapılan anonsla uçağımız alçalmaya başlıyor.Gerçekte yaptığım uçuşlarda hiç inmediğim fakat flight simulator ile defalarca iniş kalkış yaptığım DIAGORAS havaalanına yapılan yaklaşma prosedürünü dikkatlice takip ediyorum.Yaklaşmanın son kısmında RODOS şehri sol altımızda kalıyor ve yumuşak bir temas ile inişimizi gerçekleştiriyoruz.



Binlerce turistin her yıl ziyaret ettiği ada hava alanının biraz daha iyi olması gerekirdi demekten kendimizi alıkoyamıyoruz.Şimdiye kadar sorunsuz geçen tüm yolculuğumuz boyunca yaşadığımız tek aksaklık kiraladığımız araç için bizi kapıda kimsenin karşılamaması.Maalesef şirketin herhangi bir ofisi de yok.Çaresiz ilgili kişiyi beklemeye başlıyoruz.Yaptığımız bir kaç telefon görüşmesi neticesinde sorunu çözmeyi başarıyoruz. 2 günlüğüne 70 euro ya kiraladığımız küçük NISSAN marka aracımız güler yüzlü Rodos'lu yetkili bayan tarafından bizlere teslim ediliyor.




Hava alanından yaklaşık 15 dklık bir yolculuk ile şehir merkezine ulaşıyoruz.





Rodos'ta her yerde olmasa da adanın özellikle kuzey kısmında Turkcell in çekmesi büyük kolaylık.Biraz harita biraz sorarak kısa bir süre sonra yine internetten rezervasyonunu yaptığımız ACHILLION isimli otelimize ulaşıyoruz.Otel 6 katlı birinci katında küçük kafeteryası olan oldukça hesaplı bir otel.İki gece için sadece 50 euro ödedik ve işin güzel tarafı otel tam şehrin merkezinde ve de sahile çok yakın.Odaya girdiğimizde herşey olmasına rağmen eşyaların eskiliği bizi biraz olumsuz etkiliyor fakat resepsiyondaki ANNA isimli genç kızın dostça ve misafirperver yaklaşımı bu eksikliği alıp götürüyor.Biraz dinlendikten sonra şehri akşam dolaşmaya karar veriyoruz.












Öncelikle meydanda bulunan bir restoranda pizza yemeye karar veriyoruz.Pizzalar tek kelimeyle muhteşem.Türk olduğumuz anlayan garson yurt dışında hep yaşanıldığı gibi size cimbomdan istanbul'dan bahsediyor.Çat pat ingilizcesi ile kısa bir sohbet gerçekleştiriyoruz.Daha sonra arabamızla kısa bir ada turuna karar veriyoruz.Adanın güney doğusuna doğru güneş battıktan sonra yaklaşık 2 saatlik bir yolculuk gerçekleştiriyoruz.Adanın güney doğu kıyısında bulunan lüks otellerin olduğu sahil şeridi görülmeye değer.Dönmeye karar verdiğimiz noktada bulunan AFANTOU isimli bölgenin gece hayatı oldukça hareketli.Barlar ve kafelerin yoğun olduğu ve birkaç klübün bulunduğu bu yerleşim bölgesini, adayı ziyaret edenlere şiddetle tavsiye ediyoruz.Özellikle TIGER isimli club, adada heyecan arayan erkek arkadaşlar için şiddetle tavsiye edilir(En azından dışarıdan öyle görünüyor.)




Otele döndüğümüzde saat yaklaşık olarak 23.30 u gösteriyor ertesi günün uzun olacağı düşüncesiyle hemen uykuya dalıyoruz.Sabah uyanıp kendimizi Rodos'un sevimli kafelerinden birine atıyoruz.Oldukça temiz ve çok hoş renklerden dizayn edilmiş bu kafede Türk dostu olduğunu düşündüğümüz bir garson abimizle muhabbet ederek kahvaltımızı yapıyoruz.Ayrılırken bize yaklaşık olarak 100 metre ileride Osmanlı yapılarının ve türbelerinin olduğu ve bu yerin türbedarlığını yapan ŞABAN AMCA yı ziyaret etmemizi tavsiye ediyor.Kısa bir yürüyüşten sonra Mavi bir kapının ardından Şaban Amcanın evine ulaşıyoruz.Burası eski Osmanlı yapılarının olduğu , içerisinde şehitliğin bulunduğu ve ayrı bir köşesinde sonradan öğrendiğimiz MURAT REİS'in türbesinin olduğu bir yer.









Bizi bahçede evin hanımının kardeşi , yaptığımız o doyumsuz sohbet esnasında öğrendiğimiz bir teyze karşılıyor.Daha sonra yanımıza evin hanımı SÜHEYLA TEYZE gelerek sohbete devam ediyoruz.Maalesef ŞABAN AMCA'yı göremiyoruz.Hasta olması sebebiyle odasında uyuyormuş.Süheyla teyze bize yıllardır buranın bakımını üstlendiklerinden bahsediyor.Gençlik yıllarından beri burayı hiç bir karşılığı olmadan kollayıp gözetleyen bu alçak gönüllü insanları tanımak bizi gerçekten çok duygulandırıyor.Başbakan,dış işleri bakanı seviyesinde ziyaretler yapılmış olmasına rağmen iki yaşlı insanın omuzlarına yüklenmiş bu ağır sorumluluk karşısında yeterince yardım yapılmaması ve bölgenin bakımsızlığı yüreğimizi sızlatıyor.Murat Reis ve şehitlerimiz için birer fatiha okurken mezarlar bölgesinin ŞABAN AMCA ve SÜHEYLA TEYZE'nin insan üstü çabalarına rağmen bakımsızlığı , içeride bulunan caminin kapatılarak kullanılmaz hale getirilmesi, etrafta bulunan diğer yerlerin eğlence merkezine dönüştürülmesi içimizin sızlamasına sebep oluyor.Özellikle Kıbrıs Barış Harekatı esnasında kendilerine yapılan zulümleri dinledikçe gözlerimizden süzülen gözyaşlarını gizleyemiyoruz.Süheyla teyze ile yaptığımız sohbet esnasında Türklerin adadan yavaş yavaş ayrıldığını ve sayılarının gittikçe azaldığını öğreniyoruz.Gençler ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar devlet kademelerine iyi noktalara Türk olmaları sebebiyle getirilmemelerinden dolayı burada yaşamak istemiyorlarmış.Çocukları Türkiye'de olmalarına rağmen Rodos'ta yaşamaya kararlılıkla devam eden bu yüreği kocaman insanlara neden sizde Türkiye'ye gelmiyorsunuz burada bu kadar sıkıntıyı çekiyorsunuz dediğimizde SÜHEYLA TEYZE den aldığımız cevap yüreğimizi burkuyor.Adeta çocukları gibi gördükleri o mezar taşlarını ve binaları göstererek "Biz gidersek bunlara kim bakacak,biz ayrılamayız" Bir ömrü buna adamış tamamen bencilliklerinden arınmış o koca yürekli insanların o mukaddes ellerini öperek,hayatı tamamen kendi hırs plan ve arzuları için yaşayan kendimizden utanarak sessizce oradan ayrılıyoruz.Atalarımızın Tapınak şövalyelerine karşı vermiş oldukları amansız mücadelenin sahnesi olan ve yıllarca at koşturdukları adayı tamamen gezmeye karar veriyoruz. Rodos şehrinden başlayan gezimiz adanın güney batısına daha sonrada tam aksi istikametine dönerek kuzeydoğuya  doğru devam ederek ada etrafında bir tur atmamızı sağlıyor.Adanın kuzey kıyılarından devam eden yollar bizleri o küçücük Yunan köylerine götürüyor.Bu küçük köylerde zeytin yağı ve şarap gibi el yapımı ürünler turistlerin en çok ilgilendikleri ürünler.







































Yolculuğumuz esnasında LINDOS isimli turistlerin çokça rağbet gösterdikleri ve yine yanılmıyorsam Tapınak şövalyelerine ait olan bir kalenin bulunduğu şirin bir yerleşim bölgesine  ulaşıyoruz.Küçük dükkanların olduğu kale içindeki keyifli gezimizden sonra güzel ve sevimli bir restoranda yemek yemeye karar veriyoruz.





















Adada aynı Kıbrıs'ta olduğu gibi katır ve eşekler bulunmakta.Turistlerin ödediği cüzi bir fiyata onlarla birlikte keyifli bir yolculuk yapmak mümkün.Ama neredeyse 100 kilodan fazla ağırlıkları ile acımazsızca bu hayvanların üzerinde yolculuk eden İngiliz ve Alman turistlere de için için kızmaktan kendimizi alıkoyamıyoruz.En azından akşam saatlerinde de olsa  OLD TOWN olarak adlandırılan yere ulaşıp oraları da görmek için yola koyuluyoruz.Yol üzerinde benzini biten arabamızın deposunu doldurmak için bir benzinliğe uğruyoruz.Benzin fiyatları Türkiye'yi aratmayacak kadar yüksek.Neredeyse dağların arkasında kaybolmaya yüz tutmuş güneşin son gülümsemeleri eşliğinde OLD TOWN a ulaşıyoruz.Bu bölge Tapınak şövalyelerinin yaptığı en büyük kaleyi içerisinde barındırıyor.Kalenin içerisinde bir çok alış veriş mekanının yanında çeşitli müzelerde bulunmakta.Fakat ilerleyen saat sebebiyle müzeleri ziyaret edemiyor , bu ziyaretleri bir sonra ki gezimize bırakıyoruz.Kale içerisindeki alış veriş mekanlarını gezerken aslında neredeyse tüm yapının Osmanlılar tarafından yeniden düzenlendiğini yakından görme fırsatı bulduğumuz Osmanlı tipi evler ve camilerden anlıyoruz.Bir zamanların o güzel evleri şu anda alışveriş mağazaları olarak kullanılmakta.Evlere bakarken aklımızdan kimlerin bu evlerde yaşadığı, neler yaşandığı gibi binlerce düşünce akıp gidiyor.İçimiz yine burkuluyor.








Kalenin hemen çıkışında gemi içerisinde sadece deniz ürünlerinden oluşan  hediyelik eşya satan yaşlı amcanın mekanını ziyaret ediyor ve oradan ofisimiz için bir kaç hediyelik deniz ürünü satın alıyoruz.



Artık otele dönme vakti yaklaşıyor.Sahilde park yerine bıraktığımız aracımızın yanına giderken  marina da demirlemiş olan o muhteşem yatların birkaçının resimlerini çekmeden ayrılmamaya karar veriyoruz.Yatlar gecenin karanlığında parıldayan çok değerli bir elmas gibi kendini hayranlıkla seyredenlere en güzel görüntülerini veriyor.




İçerisinde bulunan ve şuh kahkahalar atan insanları görünce bu paranın nasıl kazanıldığı konusu yine gündemimizi yaklaşık olarak 10 dk değiştiriyor.Ve yine aynı sonuca ulaşıyoruz.Bu denli bir zenginliğe normal yollarla ulaşılamaz.Zenginin malı fakirin çenesini yorarmış atasözü ile gezimize son noktayı koyarak yaklaşık 10 dk sürecek olan kısa yolculuğumuz ile şirin otelimize tekrar ulaşarak yataklarımızda derin bir uykuya dalıp gidiyoruz.

Sabah erken bir saatte kalkarak dönüş için hazırlıklara başlıyoruz.Arabayı teslim etmek için kiralama ofisine doğru ilerlerken Rodos şehri, Tapınakçıların kaleleri, Şaban Amca, Süheyla Teyze, Murat Reis Türbesi ve şehitlerimizin bulunduğu mezarlık gerimizde kalıyor.Son bir kez daha şehitler için fatihalarımızı okuyarak biraz hüzünlü bir şekilde yola devam ediyoruz. Bir gün önceki sohbetimiz esnasında Süheyla Teyzenin  'Biz gidersek bunlara kim bakacak' demesi aklımıza geliyor, arabayı yol kenarına çekerek sanki bize uzaktan el salladıklarını hissettiğimiz koskocaman yürekli Şaban Amcamız ve Süheyla Teyzemize bir kere daha veda etmek için el sallıyoruz ve onlar içinde hayır duaları ederek tekrar yola koyuluyoruz.

Arabayı teslim ettikten sonra ilgili görevli bizi hava alanına kadar bırakıp vedalaşıyor. Diagoras Hava alanı bugün biraz daha hareketli.Özellikle Almanya'dan bir çok uçağın inip kalktığını fark ediyoruz.









Meydan da kısa turların atılabileceği küçük uçaklarda mevcut. 280 Euro vererek adayı 1 saat boyunca gezebilirsiniz.Ya da oluşan emercensi bir durumda size hava taksi hizmetini çift ve tek motorlu uçaklarla sağlayan bir şirket de mevcut.Kısa bir süre sonra bizi MEİS adasına tekrar götürecek olan minik uçağımız hava alanına iniş yaparak bulunduğumuz kapıya kadar geliyor.Bu sefer toplam 11 kişiyiz.







Ve uçağımız yeniden havalanarak bizi Meis adasına götürmek için tırmanışa başlıyor. Rodos yavaş yavaş altımızda küçülerek bizden uzaklaşıyor.Son bir kez daha adaya selam verip 30 dk sürecek olan keyifli son uçak yolculuğumuza başlıyoruz.Uçağımız Meis adasına kuzeyden yaklaşarak inişini gerçekleştiriyor.Yaklaşma esnasında neredeyse Kaş üzerinden dönüş yapılıyor.Meydana inince tanıdık yüzlerle karşılaşıyoruz.Taksici, polis memuru, yer işletme görevlileri...Kısa bir taksi yolculuğu ile artık Meis'in o sevimli kafelerine ulaşıyoruz.Keyifli bir sohbet eşliğinde ve elimizde kahvelerimiz, denizi seyrederken bende sizlerle paylaşacağım yazımın ana çatısını oturtmaya çalışıyorum.Aslında yazacak söylenecek o kadar çok şey var ki.Ama her şeyi anlatmak ya da fotoğraflamak mümkün değil. Onun yerine işlerinizi uygun bir zamanda bir kenara bırakıp bu güzellikleri kendinizin yaşamasını şiddetle tavsiye ediyorum.Saat 15.45 i gösterirken bizi Kaş'a götürecek olan  teknemizin düdük sesiyle irkilerek yavaş yavaş toplanmaya başlıyoruz.Tekne de yaklaşık 30 kişiyiz.Herkes yaşadığı keyifli dakikaları bir birine anlatırken Meis adası da yavaş yavaş gerimizde kalıyor.





30 dk sonra Vatanımıza Kaş'ta ayak basıyoruz.Daha önce bıraktığımız arabamızın yanına giderek Antalya için yola koyuluyoruz. Arabamızın radyosunda 4 gündür kulaklarımızın alıştığı Yunan müziği eşliğinde mavi ve yeşilin koyun koyuna olduğu yerlerden geçerken bir daha ki gezimizin neresi olacağı konusunda koyu bir sohbete dalıyoruz.Herkese sağlıklı keyifli günler diliyoruz.